Türkistan coğrafyasında bazı şehirler vardır; haritalar değişse de onların adı yaşamaya devam eder. Merv, işte bu şehirlerden biridir. Çölün ortasında bir vaha gibi yükselen bu kadim belde, yüzyıllar boyunca hem İpek Yolu’nun can damarlarından biri olmuş hem de İslam Dünyası’nın en canlı ilim merkezleri arasında yer almıştır. Bugün artık gözden ırak gibi anılsa da Merv, Türk-İslam Medeniyeti’nin en parlak dönemlerinin simge şehirlerindendir.
Tarihi oldukça eskilere, milattan önceki yüzyıllara uzanan Merv, esas kimliğini İslam fetihleriyle birlikte bulmuştur. Abbâsîler döneminde bölgenin idarî ve kültürel merkezlerinden biri hâline gelen şehir, zamanla sadece bir yönetim üssü değil; alimlerin, mutasavvıfların ve seyyahların buluşma noktası olmuştur. Bu dönemde Merv’e yolu düşen en önemli isimlerden biri de İmam Gazâlî’ydi. Gazâlî’nin Horasan coğrafyasındaki seyahatleri sırasında Merv’de bulunduğu, şehirdeki âlimlerle ilmî sohbetlerde yer aldığı bilinir. Onun düşünce dünyasında bıraktığı iz, Merv’in ne kadar güçlü bir ilim atmosferine sahip olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Şehrin asıl yükselişi ise Büyük Selçuklular döneminde yaşandı. Özellikle Sultan Sencer’in liderliğiyle Merv, devletin doğu kanadının merkezi hâline geldi. Bugün bile ayakta kalan ihtişamlı türbesi, Selçuklu mimarisinin zirvelerinden biri olarak kabul edilen Sultan Sencer, Merv’i yalnızca bir başkent olarak kullanmadı. Burayı ilim, ticaret ve devlet yönetimi açısından örnek bir şehir hâline getirdi. Medreseler, kervansaraylar, geniş meydanlar, hanlar ve kütüphaneler onun döneminde şehre kazandırıldı. Rivayetlere göre Merv’de bir dönem 10 büyük kütüphane bulunuyor; binlerce cilt kitap ilim halkalarının etrafında dönen tartışmalara kaynaklık ediyordu.
Ancak tarih, her yükselişe bir düşüşün gölgesini düşürür. Merv’in de en acı dönemi, Moğol istilasıyla başladı. 1221 yılında Cengiz Han’ın orduları şehre girdiğinde Merv, Türkistan’ın en parlak kentlerinden biriydi. Fakat istilayla birlikte şehir büyük bir yıkıma uğradı. Kütüphaneler kül oldu, surlar çöktü, medreseler dağıldı. Bir zamanlar Horasan’ın incisi sayılan Merv, Moğol istilasıyla sarsıldı ve eski parlak günlerinden uzaklaştı. Buna rağmen Merv adı, hem Selçuklu hafızasında hem Türk Dünyasının ortak ruhunda yaşamaya devam etti.
Bugün Merv’in tarihî kalıntıları, Türkmenistan’ın Mary şehrinin hemen dışında sessizce durmakta ve öylece bakmaktadır. Yeni şehir Mary, 19. yüzyılın sonlarında kurulan, bugün ise Türkmenistan’ın önemli merkezlerinden biri hâline gelen bir şehirdir. Resmî verilere göre 200 bini aşan nüfusu ile ülkenin üçüncü büyük yerleşimlerinden biri konumunda. Ekonomisinin temelini pamuk üretimi ve doğal gaz sanayisi oluşturmaktadır. Çevredeki geniş pamuk tarlaları, Sovyetler döneminden bu yana bölgenin ticari omurgasını oluştururken; Mary yakınlarında yer alan büyük doğal gaz rezervleri ise Türkmenistan’ın enerji politikasına yön vermektedir.
Bugün Mary’de gezen biri, bir yanda modern şehir hayatının hızlı ritmini, diğer yanda birkaç kilometre ötede tarihin sessizliğe bürünmüş izlerini görür. Sultan Sencer’in kubbesi hâlâ dimdik ayakta; Merv’in eski surları, medrese kalıntıları ve kervansaray izleri hâlâ o büyük medeniyetin hatırasını taşır. Şehir tam anlamıyla geçmiş ile bugünün yan yana yürüdüğü bir coğrafyadır.
Merv bize şunu bir kez daha hatırlatıyor: Bir şehir, yalnızca taşlarla, yollarla, binalarla kurulmaz. Onu asıl var eden; yetiştirdiği insanlar, taşıdığı ilim geleneği, medeniyet hafızası ve dünyaya bıraktığı izdir. Bugün Merv harabeler arasında olsa da Türk-İslam Tarihindeki yeri sapasağlam durmaktadır.
Türk dünyasının bu kadim şehri, geçmişi anlamanın ve geleceğe yön vermenin önemli kavşaklarından biri olmaya devam ediyor olduğunu bizler tefekkür ediyor ve umutla 21. Asra bakıyoruz. Ve… yine biliyoruz ki Türkistan’a giden her yol mübarek, her adım kutsaldır.
Haftaya bir başka gönül şehrimize yolculuk için burada olacağız.
Allaha emanet olunuz…