Bu hafta 103. Köy’de hava yine mavi görünüyordu ama bulutların altında kimsenin konuşmak istemediği bir karanlık vardı. Şirinler kendi renkli dünyalarında dolaşırken, köy meydanına ansızın bir haber düştü:

“Bir aile daha dağıldı… Bir can daha söndü…”

Şirine’nin yüzü soldu, Gözlüklü Şirin’in gözlüğü buğulandı, Zeki Şirin kitaplarını yere bırakıp,
“Yine mi?” dedi fısıltıyla.
Şirin Baba ise uzun sakalını sıvazladı; sanki gerçeği çoktan biliyordu.

DAYI VE YEĞENLER… ŞİRİNLER KÖYÜ BİLE BÖYLE BİR DRAMI TAŞIYAMAZDI

Alanya’da bir aile… Açık kapıdan içeri sessizce giren bir karanlık…
Uyuşturucu batağı, gizli işler, kopan bağlar, çözülemeyen sorunlar…
Ve sonunda: Dayının, yeğenlerini ve kendini hedef aldığı korkunç bir trajedi.

Şirine gözyaşları içinde sordu:
“Bir aile nasıl bu hale gelir Şirin Baba? Bir insan, kendi canından olan birine nasıl silah doğrultur?”

Gözlüklü Şirin ise acı bir gerçeği hatırlattı:
“Uyuşturucu kartelleri artık ormanda değil, evlerin içinde saklanıyor.”

Küçük Şirinler ise etraflarında olup biteni anlamaya çalışıyordu.
Onların sorusu en basiti ama en gerçek olanıydı:
“Biz neden bu kötülüğün önüne geçemiyoruz?”

ALANYA’NIN SAKLI GERÇEĞİ: HEPİMİZ GÖRÜYORUZ AMA KİMSESİZ GİBİ SUSUYORUZ

Alanya’da herkes bağırıyor:
“Uyuşturucu arttı.”
“Gençler kayboluyor.”
“Aileler dağılırken kimse müdahale etmiyor.”

Ama gerçek, Şirinler Köyü’nün ortasında kocaman bir taş gibi duruyor:
Söylenen çok, yapılan az.

Gözlüklü Şirin verileri topluyor, uyarıyor, anlatıyor…
Ama ormanda kimse duymuyor.
Çünkü herkes kendi patikasında yürüyor, başkasının yarasına bakmak acı veriyor.

Zeki şirin, “Önleme çalışmaları neden etkisiz?” diye soruyor.
Cevap yine aynı kapıya çıkıyor:
Sadece konuşuyoruz. Yönetmiyoruz, iyileştirmiyoruz, sahip çıkmıyoruz.

Bir aile yok olurken, bir genç uyuşturucuya bulaşırken, bir çocuk karanlığa çekilirken…
Biz hâlâ kâğıt üzerinde kurulan komisyonlarda, toplantı fotoğraflarında, seminer afişlerinde oyalanıyoruz.

Gerçek hayat ise sessizce kayboluyor.

“EĞER O GENÇLER DÜŞMESEYDİ…”

Şirine derin bir nefes aldı:
“Eğer o kız bu olaylara bulaşmasaydı…
Eğer dayı zamanında yardım isteyebilseydi…
Eğer aile içindeki çöküşü birileri görseydi…
Belki bugün yaşıyor olurdu.”

Şirine’nin bu “belki”leri, köyün üstüne çöken sis gibi ağırdı.

Şirin Baba’nın gözleri hüzünle doldu.
O da biliyordu ki hiçbir dram birden bire başlamaz.
Her trajedi önce küçük çatlaklarla gelir.
Biz o çatlaklara bakmazsak, bir gün duvar başımıza çöker.

ŞİRİNLER KÖYÜ’NDEKİ TARTIŞMA

Küçük Şirin: “Neden bu işin kökü kazınmıyor Şirin Baba? Neden bağımlılık artıyor?”

Gözlüklü Şirin: “Çünkü herkes suçu birbirine atıyor.
Bu işte tek bir suçlu yok.
Aile var.
Toplum var.
Yetkililer var.
Mahalle büyükleri var.
Karanlık işler peşinde koşan çeteler var.
Ama en önemlisi… Görüp susanlar var.”

Zeki Şirin sert bir şekilde ekledi:
“Öldürmek neden çözüm olsun?
Neden bir insan silahı kendine ya da sevdiğine doğrultacak kadar köşeye sıkışır?
Çünkü kimse uzanan eli görmez.
Kimse yardım istemeyi öğretmez.
Kimse dinlemez.”

Şirinler Köyü, bir anda sessizliğe büründü.


VE ŞİRİN BABA’NIN SON SÖZÜ

Şirin Baba bastonunu yere vurdu. Köyde yankılandı.
Sonra sakin, ama içi yılların bilgeliğiyle dolu sesiyle şöyle dedi:
“Bir ormanı kurtarmak için tek bir ağacı suçlamayın.
O ormanı ihmal edenleri, onu korumayanları, karanlığa terk edenleri görün.
Biz, geleceği kurtarmak istiyorsak; her çocuğa sahip çıkmak, her aileyi duymak, her genci karanlıkla baş başa bırakmamak zorundayız.
Yoksa bir gün orman biter, geriye sadece suskunluk kalır.”