Türkistan Coğrafyası’nın doğusunda, Taklamakan Çölü’nün kavurucu rüzgârlarıyla kumul eteklerinin ince serinliğinin birbirine karıştığı bir yerde durur TURFAN şehri. Çölün kızıl topraklarının üzerinde, binlerce yıldır varlığını koruyan kadim bir Türk şehri. Bugün haritalarda resmi olarak “Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi” sınırları içinde geçse de, Turfan’ın ruhu çok daha derinlerde; Türk kültürünün, Uygur medeniyetinin ve İpek Yolu’nun asırlık hafızasındadır. Bu yüzden “Güney Türkistan Endülüs olmasın” diyedir feryatlarımız.
Turfan, yalnızca geçmişiyle değil bugünüyle de yaşayan bir şehirdir. Yaklaşık 700 bin nüfusun büyük kısmını Uygur Türkleri oluşturmaktadır. Pazarlarda duyulan ses, sokaklarda konuşulan ağız ve lehçe, bağlarda çalışan insanların ezgisi. Hepsi Uygur Türklüğü ve kimliğinin hâlâ baskınlığını gösteriyor. Bunun yanında şehirde Han ve Hui toplulukları da bulunmakta; ama Turfan’ın merkezine kulak verdiğinizde Türkistan’ın doğu kapısının hâlâ Türkçe nefes aldığını hissedersiniz.
Coğrafyası benzersizdir Turfan’ın. Turfan Havzası, tıpkı Kazakistan’da bulunan Türkistan şehri gibi dünyanın deniz seviyesinin en alçak noktalarından biridir. Yaklaşık 250-300 metre rakımı vardır. Yazın sıcaklık 45 dereceyi aşar; kışın kuru bir soğuk çöker. Fakat bütün bu sertlik, Turfan halkını yüzyıllar boyunca daha da dayanıklı kılmıştır. Bu coğrafyanın en büyük mucizelerinden biri olan “Karez sistemi” yerin metrelerce altından su getiren o kadim mühendislik şaheseri bugün bile hayranlık uyandırır. Karez Sistemi, Uygur Türkleri’nin hem zekâsını hem de ortak yaşam kültürünü simgeler; Çünkü bu sistem ancak dayanışma ve zekanın kullanımı, bilimle sürdürülebilir. O dönemlerde muazzam bir mühendislik örneği Uygur Türklerinden çıkmıştır.

Turfan yalnız bir şehir değil, bir medeniyet durağıdır. Yüzyıllar boyunca burada “Uygur İdi Kut Devleti” hüküm sürdü. Bu devletin hükümdarları, Turfan’ı yalnızca siyasal bir merkez değil, aynı zamanda bir ilim ve kültür havzası hâline getirdi. “Bezeklik Duvar Resimlerini” yapan ustalar, Turfan yazmalarını ortaya koyan bilginler, Budist ve Maniheist dönemlerin sanatkarları ve daha sonra İslam Kültür ve medeniyetini buraya taşıyan ilim ehli. Hepsi bu şehrin ruhuna bir katman daha ekledi. Turfan’ın tarihî birikimi, yalnız askeri ya da siyasi değil; aynı zamanda kültürel ve entelektüel bir birikimdir.

Bugünün Turfan’ı, geçmişle bugünün harmanlandığı bir yerdir. Şehrin modern kısmı “Gaochang Bölgesinde” yükselirken, eski sokaklarda hâlâ tandır ekmeğinin kokusu, eski kerpiç evlerin gölgesi ve bağların serinliği hissedilir. Turfan, dünyaya özellikle üzümü ve kuru üzümü ile tanınır. Çölün ortasında böylesine bereketli bağlara sahip olmak, Turfan’ın mucizesidir. Bağ evleri, gölgelik sergi odaları ve üzüm kurutma yapıları bugün bile şehrin karakteristik dokusunun bir parçasıdır. Ülkemizde de kullanılan “Turfanda” kök olarak Turfan’dan gelmektedir. Bunu da biliyoruz.
Ekonomide tarım hâlâ belirleyici olsa da sanayi, madencilik, ticaret ve turizm de şehrin gelişen alanlarıdır. Özellikle Turfan’ın tarihî alanları “Eski Gaochang şehri, Bezeklik Mağaraları, Emin Minare” her yıl binlerce ziyaretçiyi kendine çeker. Bu eserler, Turfan’ın yalnızca bir şehir değil, bir medeniyet aynası olduğunu gösterir. Fakat Turfan’ın en büyük gücü, ne bağlarında ne de taş yapılarında saklıdır. Asıl güç, bu şehrin insanındadır. Çölün ortasında yaşamayı öğreten sabır, kültürünü korumaya çalışan kararlılık, Türkistan’ın doğusundan batısına uzanan gönül bağını yaşatan hafıza. Hepsi Turfan’ı benzersiz kılan öğelerdir.

Bugün Türk Dünyası’nın şehirlerini yazarken Turfan’ı anmak, aslında bir hatırlayış değil; bir vefa duygusudur. Çünkü Turfan, hem geçmişin hem bugünün şahididir. Tarihten aldığı gücü bugünün dünyasında taşımaya çalışan kadim Türk yurtlarından biridir.
Kızıl toprakların, sıcak rüzgârların ve Türk yüzyıllarının şehri Turfan. Sessiz ama derin bir çınar gibi hâlâ ayakta, hâlâ Türkistan’ın doğu kapısında beklemektedir. Bu arada Teşkilat-ı Mahsusa üyesi Adil Hikmet Bey ve dört arkadaşı ile “ASYADA BEŞ TÜRK” adlı eserini okumanızı tavsiye ederim. Bu eser, yazıldıktan 90 yıl sonra derlenip Ötüken Yayınevi’nden okuyucunun hizmetine sunulmuştur.
Haftaya kadim bir Türk yurdunda buluşma duası ile…