Alanya sadece bir tatil şehri değildir; aynı zamanda yılın on iki ayı yaşayan, nefes alan bir ekonomidir. Ne yazık ki son dönemde alınan ikamet kısıtlamaları, bu yaşam döngüsünün en önemli halkasını zorluyor. 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 30. ve 31. maddeleri, yabancılara ikamet izni verilmesinde “kamu düzeni, kamu güvenliği ve genel sağlık” ölçütlerini esas alır. Bu hükümlere dayanarak İçişleri Bakanlığı ve Göç İdaresi Başkanlığı, bazı mahalleleri “doygun” ilan edip ikamet başvurularını reddedebiliyor.
Kâğıt üzerinde amaç, şehirlerde nüfus dengesini korumak. Ancak uygulamada sonuç, bambaşka bir tabloyu ortaya koyuyor. Bugün Alanya’nın Avsallar, Kargıcak ve Mahmutlar gibi mahallelerinde binlerce daire boş bekliyor. Araştırmalara göre Alanya’ da şu an 60 bin daire boş bekliyor, ülke ekonomisine hiçbir katkısı olmayan 60 bin daire! Yabancı artık sadece “tatilci” değil; burada yaşamak, yatırım yapmak, çocuklarını okula göndermek istiyor. Ama ikamet yasağı nedeniyle ev alamıyor, alsa da oturamıyor.
Oysa Anayasa’nın 48. ve 57. maddeleri, herkesin mülkiyet edinme ve barınma hakkını korur. Bu hak yabancılar açısından da Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1 No’lu Ek Protokolü’nün 1. maddesi kapsamında değerlendirilir. Yani devletin, ikamet politikalarını belirlerken ekonomik ve mülkiyet hakları arasında makul bir denge gözetmesi gerekir.
Bir yanda boş daireler, düşen kira gelirleri ve iş yapamayan esnaf; diğer yanda da şehrin kış turizmine katkı sağlayabilecek binlerce potansiyel yabancı. Çünkü bu insanlar Alanya’yı yalnızca bir yazlık bölge olarak görmüyor. Kışın da burada yaşamak istiyor. Oysa bu potansiyel her geçen gün Mısır, Yunanistan ve İspanya gibi ülkelere kayıyor.
Elbette kamu düzeni önemli. Ancak hukuk sadece sınırlamak için değil, aynı zamanda denge kurmak ve öngörülebilirlik sağlamak için vardır.
Bu nedenle ikamet kararlarının bölgesel etkileri ekonomik verilerle birlikte değerlendirilmelidir. Çünkü turizm sadece yaz mevsimi değildir. Alanya’nın geleceği, sadece gelen turistte değil, burada yaşamayı seçen insanda gizlidir.
Ve artık şu soruyu sormalıyız:
Bir turizm şehrini yaşatan şey, ziyaretçiler mi, yoksa burada kalmayı seçenler mi?